28 Şubat 2017 Salı

çocuk ve oyun

Allah biliyor ya küçük çocuklarla ilgilenmeyi seviyorum. Anladığım kadarıyla onlarda beni seviyor. bunun en yakın örneği de şuan 3,5 yaşında olan dünyalar tatlısı kuzenim. onun abisi şuan 10 yaşında. O 5-6, bende 9-10 yaşlarındayken benimle oyun oynamak isterdi. düşünüyorum da  genelde bebekçilik oynardık. o bebek olurdu. Bende pek tabi ki anne. klasik işte, ben ağlamışım, sen uyut şimdi beni gibi sıradan diyaloglarla oynardık.  O zamanlar da bayılmazdım pek ama yinede 10-15 dakika oynardım en azından.
 Şimdi büyüdüm. Artık oyun oynama talebinde bulunan yeni bir kuzenim var. ama şöyle bir sorun var ki henüz yaşı itibariyle belli bir olay çerçevesinde oyun oynayamıyoruz. Birde benim yaşım büyüdü, onunda etkisi vardır illa. Durun şimdi size dün akşam ki oyun macerasını  anlatayım.
Akşam üzeri okuldan geldim. Kuzenim ve annesi de bizdeymiş. Önce telefonumdan çizgi film istedi. Açtım. Bende dinlendim bu arada. Sonra biraz izledi, "Hadi oyun oynayalım." Dedi. El mecbur tamam dedim. Jenga bloklarını seçti oynamak için. İlk baş paylaştık, o bir şey yapacaktı, ben başka bir şey. Ama beyefendiye yapmak zor geldi her halde ki hepsini bana verdi. Bende onlardan kule yaptım. Oda geldi zevkle yıktı. Nasıl gülüyor ama. İkinciye de dizdim ve yine gülerek yıktı. Oh hazır dizen var tabi. Derken aklıma geldi de "Hadi şimdi de sen diz." Dedim. Bana "Ama ben dizemem ki, ben yapamıyorum." Dedi. (istese öyle bir yapar ki). Tekrar zorla dizdim bende. Yine yıktı o. Sonra nasıl oldu anlamadım, Birden kendimi farklı bir oyunda buldum. Ben kollarımı kanat yapıp sözde uçuyorum, oda Keloğlan'daki korkuluk oluyor. Beni yakalıyor. Öldürüyor falan. Bir o öldü, bir ben Öldüm, Bir ölüp bir dirildikten sonra bir ara sakinleşti. Biraz savaştan uzak kalalım diye "Hadi bebekçilik oynayalım, sen bebek ol." Dedim. Kabul etti. Aldım kucağıma oyunda uyutuyorum. 1-2 dakika sonra yatırdım yatağa. Ama durur mu kurtlu yerinde? Yeniden kötü adamlar geldi. Bebeği öldürdüler falan. Döndük yine başa. Anlamadığım bebeyle ne dertleri var anlamadım.  Sonrasında da kâh asker olduk savaştık, kâh o köpek oldu kötüleri kovaladı. Bende bir ara oturdum, oradan direktif veriyorum ama yutmadı tabi. “Kalk ama, ayağa kalkmadan oyun olmaz ki.” Dedi. Mecburen yine kalktım.  Derken yengem çağırdı "Hadi gidiyoruz." Diye ama halamda kalacağım diye tutturdu.  Annemde "Kalsın o zaman, biz akşama getiririz." Dedi.  Bir ara zor bela yemek yemek için oyunu bıraktık. Beyefendi o ana kadar izin vermemişti.  Ben yemek yiyince de yakalambaca başladık. Öldüm vallahi. Neyse oda bitti.
 1-2 saat sonra biz onu annesine bırakmaya gittik. Bu seferde onların evinde onların oyuncaklarıyla oyun oynamaya başladık. İzlediği bir videodaki anne, baba ve bebeği oynuyoruz.
 O baba oldu. bende anne. B ebek olarak ta  Bir tanede oyuncak bebek var. Sırf saçma sapan oyunlar oynamayalım, hapis, savaş, asker, ölüm kelimeleri kullanılmasın  diye her dakika bir atraksiyon peşindeyim. "Hadi şimdi bebeği de alıp gezmeye  gidin, bende yemek hazırlayayım." Dedim. Aldı bebeği 1-2 dakika dolaştı geldi. Neyse oyunda  yemek yedik.  “Şimdi pazara gidip bebeğe oyuncak alalım” Dedim. Gidip 10-15 oyuncağı minnacık Pazar arabasına tıktık. Hatta birini ben taşımak zorunda kaldım. Sözde eve geldik.  Neyse hadi dedim sen oyuncakları diz, bende bebeği uyutayım. 1-2 oyuncağı koydu, sıkıldı. Bana "Bebeği bana ver, sen oyuncakları diz." Dedi. Tamam dedim. Sözde bebeği sallıyordu. Daha 1 dakika bile olmadan bebek öldü.  Anladım ki birinin canı gitmeden oynanan oyun oyun değil. Nasıl oldu anlamadım, bebek dirildi birden. Tabi bütün bu olayların arasında benim ara ara gelen oyunu bırakma tekliflerimde itinayla geri çevriliyor. Ne yapayım, mecbur devam ediyorum bende.  Şimdi şuraya kadar oyunu hep ben yönetiyor muşum gibi geliyor olabilir fakat öyle değil. İkide bir onu demeyeceksin bunu diyeceksin baskısı yiyiyorum. Her seferinde de oyunu bir şekilde normal bir olay çevresinde sürdürmeye çalışıyorum. Bir süre sonra iyice kontrol benden  gitti.  Sonra bayağı olaylar oldu ama sonunda hatırladığım gariban yavrucak hapse düşmüştü. Allah kurtarsın. Bebenin annesi olarak bende hapse gidecektim ama oyun orada bir şekilde bitti. Yemin ederim bu olayları sıraya koyup anlatana kadar canım çıktı.
Ama olsun, her ne kadar saçma sapan diyaloglarımız, oyunlarımız olsa da o dünyalar tatlısı bir çocuk.

30 Eylül 2016 Cuma

herkes bir değilmiş

hani klasikleşmiş bir laf vardır, "onlar ünlü, senin yorumlarını bile okumazlar." diye. bazıları öyle olsa da bu genellemenin dışında kalanlarda var. bende onlarla yaklaşık 1 hafta önce tanıştım. bir akşam hiç aldırış etmeden bir ünlüye "beğeni verir misiniz?" yazdım. ben ihtimal vermiyordum. aradan yarım saat geçti geçmedi, telefonumu alıp bir bakayım dedim, gerçektende yorumumu dikkate alıp beğenmiş. o an nasıl sevindim ve şaşırdım anlatamam. işte benim maceram böyle başladı. bu böyle yaklaşık 1 haftadır devam ediyor. 9-10 ünlü gerçekten beni dikkate alıp fotoğraflarımı beğendiler. bunların yanı sıra defalarca yazdığım halde beğenmeyenlerde var. işte bazıları da bu genellemeden nasibini fena almış. ben her beğenide ayrı ayrı sevindim. engelli olduğumu belirtmem onlar için bir şey değiştirdi mi bilemem ama her birinde ben daha da mutlu oldum. buradan yola çıkarak diyorum ki herkes bir değilmiş. Bazen hiç ummadığın anda, hiç ummadığın şeyler olabilir.

19 Ocak 2016 Salı

kar tatili

Konsepte uygun olsun diye bu yazıyı kar tatili haberinin ardından yazıyorum. eskiden annemlerin yaşadığı yerde evlerin boyunca kar olurmuş. Onlar yinede okula giderlermiş. Böyle tatil mevzuları da pek yokmuş. Şimdilerde hele büyük şehirlerde kar yere düşmeden tatil ediyorlar. Bizim şehir o kadarda olmasa da fena değil. Bugün Okulun 1. döneminin son haftası olduğundan ve kar olmasına karşı vali tatil etmediği için okula gitmedim. Bir etkende ikizimin hasta olmasıydı tabi. Gerçi gitmemeye karar verene kadar neler çektim bir bilseniz. Arkadaşlarımın birine sorarım gideceğim der, diğerine sorarım gitmeyeceğim der. En son bir öğretmende gerek yok deyince evde kaldım. Akşam üstü tatili öğrendiğimde ilk düşündüğüm kar bitiyor, biz tatil yapıyoruz olmuştu. Ama buzlanma sebebiymiş asıl neden. İleriki günlerde gitmeyeceğime karşın o tatil yazısını ilk okuduğumda nedense çok heyecanlandım. Hemen etraftakilere söyledim. Bugün bunu anladım; bu iş okula gidip gitmemek değil de o yazıyı okuyunca oluşan psikolojiye bağlı

31 Aralık 2015 Perşembe

Tetenoz macerası


Malum  bu sene 8. sınıf olduğumuzdan tetanoz aşısı olmamız gerek. Ama bu aşının birde öncesi var.

Bir kere bu aşı fulyası Teog’tan önce ortaya çıktı. O zaman tarih bile belli değildi. Bize verilen kağıtları velilere imzalatıp okula geri verdik. E konu şimdilik kapandı.

Gelelim Teog’tan sonraya. O zamanda kesin bir bilgi yok. Biz bu aşıyı  Olacağız  ama ne zaman? Beklemeye devam ediyoruz.

Derken  bundan tam 3 hafta önce sınıf başkanı “haftaya  aşı var.” Diyerek sınıfa girdi. Bizi bir telaş sardı. Neyse öyle böyle günler geçiyor. Ha bugün, ha yarın derken biz 10 günü geride bıraktık. O denilen hafta da geçti.

 Derken şu son hafta işler ciddiye bindi ve nihayet dün bir gelişme oldu ve aşı olduk. Dün 4. derse girmeden ikizim bana “aşı olacağız, korkuyorum” dediğinde “emin misin?” demiştim. Tabi yanıt evet olmuştu. Derse girdik. Sanırım onların sınıf  dışarıdaydı ki koridordan gürültü geliyordu. Bizde artık sınıfa giren herkesi aşı için geldi sanıyorduk.

 Veeeee nihayet beklenen kişi geldi ve “haydi sıra olun, alfabetik sıraya göre aşı olacaksınız” dedi. Biz heyecandan ölüyoruz, korkanlar var, ağlayanlar var. Bizim sınıf birer birer aşı olmaya  başladı. Her çıkana sorduğumuz “acıyor mu?” sorusunun ardında hayır cevabı yatıyordu ama biz heyecanı engelliyemiyorduk. Neyse sonunda sıra bana geldi ve girdim. Evet, gerçektende acımıyordu. Sınıfta sonuncu olarak “acıyor mu?” sorularını yan sınıftan duydum ve bende herkes gibi “hiç acımıyor.” Şeklinde cevap verdim ve sınıfa girdim. Nihayet şu 1 aylık aşı maceramız bitti. O zaman pek acımıyordu ama bugün daha çok acıyor kolum. Birde grip olmuşum. İkisi birden bazen çok zor oluyor.

Neyse artık darısı seneye olacakların başına diyerek yazıyı bitiriyorum.

6 Aralık 2015 Pazar

Hem öğretmen hem öğrenci


Hem öğretmen hem öğrenci

ben  kendimden küçük çocuklarla oynamayı çok severim. Bir yere gittiğimizde illa benimde oynamamı isterler. Bize geldiklerinde de  hep bir oyun oynarız. Çeşitli yarışmalar ya da daha farklı şeyler yaparız. Onlarda beni severler. Ben kendimi onlarla vakit geçirirken ne yalan söyleyeyim öğretmen gibi hissediyorum.

 Kendi yaşıtlarımla da  bu işin böyle olacağını sandım. İşin  öğretmenlik yanı öyle oldu fakat birde onları bir düzene oturtması var ve bu birazdan sözünü edeceğim 2 kişi için pek mümkün değil.

Geçen gün benim ikizim ve arkadaşı Türkçe ödevini yapmak için bizim eve gelecekti. Annemle ben onların oturup ödev yapacaklarını sanmıyorduk ama neyse.  Onlar geldiğinde ben bir süre evde olamadım. Sonra eve geldiğimde gördüğüm manzara şuydu. İkizim ve arkadaşı masada oturmuşlar, biri telefonla oynuyor. Öbürü ona bakıyor. Eminim 5-10 dakikadır cümle yazmıyorlardı. Bundan sonrasını yaklaşık saatlerle anlatacağım.
18:00: en azından ikisini de kendi defterlerinin başına oturttum
18:01: ne durumda olduklarını öğrendim. Biri yine iyi yazmış. Öbürüde yazmış ama arada 5-6 cümle boşluk bırakarak  yazmış. Cümlelerin biri 100 numaradaysa öbürü 108  numarada.
18:02:ikizimin eline tekrar telefonu alması üzerine kavga kıyamet telefonu elinden aldım.
18:04: birisi benden cümle istedi.
18:05: biri istedi ama ikisi de söylediğim cümleleri yazıyor. yaşasın.
18:07: ikizim cıvıtmaya başladı.
18:09: eline bir hikaye kitabı alarak cümleleri oradan yazmak istedi.
18:10: yazdığı cümlelerin saçmalığı üzerine 1001 zorlukla kitabı aldım.
18:15: 5 dakikadır biraz daha iyi cümle yazıyorlar. (birde bir cümleyi 10 kez tekrarlamasam)
18:20: 20 dakikada sadece kısa kısa 15 cümle yazmışız.
18:21:  “otur yerine, yaz şunu, lütfen yazın, haydi, hayır o cümle değil onu yazdınız,”demekten dilimde tüy bitti.
18:22: arkadaşlarının verdiği kalemin kapağı kaybolmuş. Zaten dersten kaytarmaya meraklı ikizim şimdide onu aramaya koyuldu.
18:25: arama bitti. Oturdular.
18:26: dakikada 1 cümle yazabilsekte  şuan sakinler.
18:30: neymiş, ikizim kendi saçma ötesi cümlelerini yazacakmış. Olmazzzzzz!
18:31: haydi, şimdide bir zar muhabbeti açıldı. Neymiş, benim kabartma harflerimin kullanıldığı küp taşı atacakmışız. Ben sayıyı okuyacakmışım, 3’den az gelirse benim dediklerim, 3’den çok gelirse ikizimin dedikleri yazılacakmış.
18:32: neyse diyerek zar atıldı. 1 çıktı ama 5 dedim. (sırf o saçma cümleyi duymak için.) bu arada cümle şu: “Ahmet’i  köpek ısırınca Ahmet’te köpeği ısırdı” bunu bir 8. sınıf öğrencisi söylüyor.
18:33: eski sisteme geri dönüldü.
18:35: yemeğimi yemem lazım. Onlara “cümle yazmaya devam, cıvıtmak yok” türünde bir uyarı yaptıktan sonra  yemeğimi yemeye gittim.
18:45: odaya geldim. 10 dakikadır  hiç cümle yazılmamış.
18:50: pes ettim. 5 dakikada 2 cümle yazdık. Biri onu da yazmadı.

İkizimin arkadaşı gitmeye karar verdi. İkizim onu geçirirken 1-2 gündür kafama takılan “öğretmen olsam mı?” düşüncesinden bir  süreliğine vazgeçmem gerektiğini düşündüm. Ben en iyisi yine öğrenciliğe terfi olayım.
 Yok arkadaş, küçükler yine  beni sevsin, bende onları. Büyükler bana göre değil.

15 Kasım 2015 Pazar

eyvaaaah! teog varrrrr!

artık 8. sınıf öğrencilerine öyle saatlerce tek bir günde oturup soru çözerek sınava girmek yok. 3 yıldır teog var.
bende bu teog sınavının 3. yıl kurbanlarındanım. okuldu, kurslardı, derslerdi derken pek giremedim. evet, şaka maka daha dün "teoga 50 gün var" diyen bizler hatta 1 yıl önce bugün "8. sınıfların teoguna az kaldı" diyen bizler şimdilerde 15-14-13-12-11-10 diye geri sayıma geçtik. 10 gün sonra bugün bu saatlerde soru çözüyor olacağız. gelelim psikolojik durumuma. aslında ne yalan söyleyeyim kaygım var. nasıl olur? nasıl geçer? nasıl olacak acaba? gibi sorular arada çok takılıyor kafama. ama benden tamamen farklı olan ikiz kardeşim ise "teogta neymiş? aç şarkıyı, izle videoyu" havalarında. zor zahmet bazen 10-15 soru çözüyor. neysekki dershaneye gidiyor. en azından oraya gittiği günlerde biraz daha çalışmış oluyor. annemin "pazartesi günü öğretmenlerinle görüşeceğim, ya ödevini yapmamış derseler?" sorusuna cevap olarak: "derseler o onların sorunu olur" oluyor. çok rahat. kendi isteiğyle çalışmaya oturduğu 2-3 kez. oda elinde telefon, 3-4 dakikada bir soru çözüyor. erkek olduğu için olsa gerek, aramızda baya fark var sanırım. ahhhh ahhhhh, geçen senenin 7'leri teog günü "yaşasın, tatil var" derken şimdi "teog var, biz sınav olacağız, herkes yatacak" modunda. eeee, her şey sırayla. benim engelim dolayısıyla bir kodlayıcı, birde okuyucu olacak.